Hukuki Menfaatin Varlığının İspatında Aynı Sektörde Bulunmak Yeterli

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 31.01.2019 tarihli kararında kullanmama nedeniyle markanın iptali talepli davalar için davacının davalı ile aynı sektörde faaliyet göstermesinin hukuki menfaatin varlığının kabulü bakımından yeterli olduğu sonucuna vardı.
İstanbul (Kapatılan) 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi nezdinde 2012 yılında açılan davada davalı yana ait tescilli markanın kullanılmayan bir kısım mallar yönünden iptali talep edilmiştir.
Davalı yan dava konusu ürünler üzerinde ciddi kullanım ispat edememiş ancak söz konusu markanın “tanınmış marka” olması ve kendisine ait unvanı da içermesi nedeniyle, davacı yanın bu markayı kullanılmama nedeniyle kısmen iptal ettirse bile kendi adına tescil ettiremeyeceği, zaten davacı yan tarafından yapılmış ve davalı markası nedeniyle reddedilmiş bir başvuru dahi olmadığı ve tüm bu sebeplerle hukuki menfaatin bulunmadığı yolunda bir savunma yapmıştır.
İlk derece mahkemesi iddia ve savunmaları dinledikten sonra davacının davalıya ait tescilli markanın varlığından zarar gördüğünün ispat edilemediğini, markanın davalının ticari unvanını da kapsaması nedeniyle davacı adına tescil ettirilmesinin mümkün olamayacağını ve bu nedenle de hukuki menfaatin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
İlk derece mahkemesi, kararının temyiz incelemesi neticesinde bozulması sonucunda dosyayı yeniden ele alarak incelemiş ve kararında direnmiştir. Direnme kararı davacı temyiz edilmiş ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmiştir.
Kurul 31.01.2019 tarih ve 2017/11-5 E., 2019/56 K. sayılı kararında “hukuki menfaat” ve “zarar gören kişi” kavramlarını detaylıca irdelemiş ve “zarar gören kişi”nin mutlaka tescilli marka sahibi olması gerekmediğini, menfaatlerin zedelenmesi kaydıyla (6769 sayılı Kanun öncesi yürürlükte olan) 556 sayılı KHK’nın kendisine koruma sağladığı herkesin dava açabileceğini belirtmiştir. Bu kapsamda Kurul davalı şirket ile aynı sektörde faaliyet gösteren davacı şirketin davalının markasının kullanılmaması nedeniyle iptal edilmesini talep etmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Ancak Kurul Anayasa Mahkemesi’nin davaya dayanak 556 sayılı KHK’nın 14. maddesini 14.12.2016 tarihli kararı ile iptal ettiğinden usul ekonomisi gereği kararın onanmasına karar vermiştir.
Sonuç olarak her ne kadar Hukuk Genel Kurulu davaya dayanak gösterilen kanun maddesinin iptali nedeniyle usul ekonomisini dikkate alarak ilk derece mahkemesi kararını onamışsa da, esasen hukuki menfaatin varlığı konusundaki karşı görüşünü açıkça beyan etmiştir. İlgili karar ışığında kullanmama nedeniyle iptal davalarının ikame edilmesinde hukuki yararın ve zarar gören kişi sıfatının varlığının kabulü için davacı ile davalının aynı sektörde bulunması tek başına yeterli kabul edilmiştir.
10 Ocak 2017 itibariyle yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda iptal taleplerinin “ilgili kişi”ler tarafından sunulabileceğinden bahsedilerek 556 sayılı KHK’da yer verilen “zarar gören kişi” kavramı genişletilmiştir. Dolayısıyla Hukuk Genel Kurulu’nun hukuki menfaat bakımından yapmış olduğu değerlendirme ve verdiği kararın SMK döneminde de uygulanabilir olacağı düşünülmektedir.


Aboneliğinizi Yönetin

Güncel hukuki görüşlerimiz ve etkinliklerimiz hakkında özelleştirilmiş bilgilendirme için abone olun.