Tefhimden İtibaren Kanun Yoluna Başvuru Hakkında Anayasa Mahkemesi’nin Güncel Kararı

Giriş

Türk hukukunda mahkeme kararlarına karşı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru süreleri kural olarak gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren başlamakla birlikte, kimi kanunlarda kanun yoluna başvuru süresinin kararın tefhiminden, yani mahkemece duruşmada hazır bulunan taraflara kararın açıklanmasından itibaren işlemeye başlayacağı düzenlenmektedir.

Uygulamada ilk derece mahkemeleri genellikle karar duruşmasında yalnızca davanın sonucunu açıklamakta, karara dayanak gerekçeyi ise daha sonra gerekçeli karar ile taraflara tebliğ etmektedir. İstinaf süresinin kararın tefhiminden itibaren işlemeye başladığı durumlarda taraflar, herhangi bir hak kaybı olmaması adına uygulamada, esasen usul hukukunda bir karşılığı bulunmayan süre tutum dilekçesi olarak bilinen bir dilekçeyle karara karşı istinaf yoluna başvurulduğunu mahkemeye bildirmekte, ayrıntılı istinaf dilekçelerini ise gerekçeli kararın tebliğini takiben sunmaktadır.

Kararın gerekçesinin dava sonucu ile açıklanmadığı hallerde esasen tarafların kanun yoluna başvuru gerekçelerini açıklama imkânı da bulunmamaktadır. Buna rağmen, istinaf incelemesini yürütmekle görevli Bölge Adliye Mahkemeleri, süre tutum dilekçesinin sunulmaması halinde istinaf talebinin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle başvuruları reddetmektedir. Bu durum uygulamada ciddi hak kayıplarına sebep olabilmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu 25.10.2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 14.09.2022 tarihli ve 2019/12803 Başvuru Numaralı kararda, istinaf süresinin kararın tefhiminden itibaren başladığı ve süre tutum dilekçesinin verilmediği bir uyuşmazlıkta istinaf başvurusunun süre aşımı nedeniyle reddedilmesi üzerine, söz konusu uyuşmazlığın mahkemeye erişim hakkının engellendiği iddiasıyla bireysel başvuruya konu edildiği görülmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin Kararı

Anayasa Mahkemesi yapmış olduğu incelemede, sürelere ilişkin kanun hükümlerinin yorumunda hukuki güvenlik ve istikrar ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki hassas dengenin gözetilmesi gerektiğini ifade ederek konunun, orantılılık ilkesi kapsamında ele alınması gerektiği yönünde değerlendirmede bulunmuştur. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükmün kapsamına ilişkin 297. maddesinde belirtilen unsurları taşımayan bir hükmün geçerli bir şekilde tefhim edilmiş sayılamayacağı ve dolayısıyla kanun yoluna başvuru süresinin gerekçeli karar tebliğ edilmeden başlamayacağına işaret eden Anayasa Mahkemesi, karar gerekçesini bilmeyen başvuruculardan kısa kararın tefhiminden itibaren istinaf kanun yoluna başvurmalarını beklemenin başvuruculara ağır bir külfet yüklediği sonucuna varmıştır.

Bu durumun hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu ve bu nedenle mahkemeye başvuru hakkına ölçüsüz müdahale yapıldığına kanaat getiren Anayasa Mahkemesi, bu gerekçelerle başvurucuların Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmış olan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Değerlendirme

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı uyarınca, esasen kanun yoluna başvuru süresinin tefhimle başladığı ve fakat gerekçenin dava sonucu ile birlikte tefhim edilmediği hallerde sürenin ancak gerekçeli kararın tebliği ile başlatılması gerektiği ve dolayısıyla süre tutum dilekçesinin sunulması şeklinde bir gereklilik olmadığı açıktır. Ancak kanun yolu mercilerinin aksi yöndeki yorumlarının olası bir hak kaybına sebep olması ihtimaline binaen, süre tutum dilekçesi sunulmasına ilişkin yerleşik uygulamasının Anayasa Mahkemesinin bu kararına rağmen değişmeyebileceği düşünülmektedir.

Günce Güneş Ceylan ve Aslı Naz Güze'e katkılarından dolayı teşekkür ederiz.


Aboneliğinizi Yönetin

Güncel hukuki görüşlerimiz ve etkinliklerimiz hakkında özelleştirilmiş bilgilendirme için abone olun.