Türk Hukukunda Avrupa Patentlerinin Korunması ve Tecavüz Durumunda Zararın Tazmini

Avrupa Patentlerinin Türkiye'de Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik ("Yönetmelik") uyarınca, Türkiye'nin seçildiği bir Avrupa patent başvurusu, Avrupa Patent Ofisi (“EPO”) tarafından başvuru numarası verildiği andan itibaren ulusal bir Türk patent başvurusu olarak kabul edilir. Başvuru EPO nezdinde yapıldıktan sonra, normal şartlarda patent sahipleri EPO nezdindeki prosedürü takip eder ve patent verildikten sonra Avrupa patentinin belirlenen ülkelerde valide edilmesi ile işleme devam ederler. EPO'nun Avrupa patent başvurusunu, başvuru tarihinden itibaren on sekiz ayın sona ermesi ile yayınlaması gerekmesine rağmen, Türk Fikri Mülkiyet Hukukunda, Türkiye'nin de yer aldığı Avrupa Patent başvurusunun, başvuru derdest iken ulusal ofisin bülteninde yayınlanması gerektiğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Sonuç olarak, çoğu durumda, patent başvuru sahipleri Avrupa Patent başvurusunun Türkçe çevirisinin yayınlanma aşamasını atlamakta ve başvuru EPO'nun tescil kararından sonra ilk olarak Türk Patent Ofisi kayıtlarına girmektedir.

Öte yandan Yönetmelik, Türkiye'nin yer aldığı bir Avrupa Patenti başvurusunun, başvuru tarihi itibariyle ulusal patent olarak kabul edildiğini belirtmekle birlikte; patent sahibinin patent başvuruları için tanınan "koruma"dan yararlanabilmesi için istemlerin Türkçe çevirisinin Yönetmeliğe uygun olarak yayımlanmış olması veya başvuru sahibinin istemlerin Türkçe çevirisini Türkiye'de buluşu kullanan üçüncü kişiye bildirmiş olması gerektiğini düzenlemektedir.

Bu noktada, özellikle patent başvuru tarihi ile başvurunun Türkçe çevirisinin yayımlandığı tarih arasındaki sürenin çeşitli nedenlerle uzaması durumunda, patent sahibinin hangi zamandan itibaren zararının tazminini talep edebileceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Örnek davalardan birinde, Türkiye'nin de seçildiği bir Avrupa patent başvurusuna 2020 yılında başvuru tarihi verilmiş ancak istemlerin Türkçe çevirisi ilk olarak 2022 yılında yayımlanmıştır. Üçüncü tarafın iddia edilen tecavüz eylemleri Türkiye'de 2020'den itibaren başlamıştır, bu nedenle patent sahibi 2020 yılından itibaren mi yoksa 2022 yılından itibaren mi tazminat talep edebileceğini sorgulamıştır.    

Sınai Mülkiyet Kanunu ve Yönetmelik, bir patent başvurusuna sağlanan korumadan yararlanabilmek için istemlerin yayınlanması ya da tecavüz ettiği iddia olunan üçüncü kişinin başvurudan haberdar edilmesi gerektiğini açıkça hükme bağlamaktadır. Sonuç olarak, Türkiye'nin de seçildiği bir Avrupa patent hakkı üzerinden tazminat talebinde bulunabilmek için, başvurunun Türkçe çevirisinin Türkiye'de usulüne uygun olarak yayımlanmış olması gerekmektedir. Bu nedenle, patent başvurusu kaydedilmiş -ve bir hak olarak tanındığı varsayılmış- ancak yayınlanmamış ve bu nedenle henüz bir koruma elde edememişse, tecavüz fiili daha önce başlamış olsa bile, sadece istemlerin Türkçe çevirisinin yayınlanmasından sonraki süre için tazminat talep edilebilir.

Bu itibarla, belli bir süre boyunca uğranılan zararların tazmin talebi için sadece Türkiye'nin Avrupa patent başvurusunda seçilmiş olmasına bakılmaması ve uğranılan zararların mümkün olduğunca uzun bir süre için kapsanabilmesi için, EPO'nun başvuruyu kabul veya ret kararını beklemeksizin, istemlerin Türkçe çevirisinin mümkün olan en kısa sürede yayınlanması gerekmektedir. Çevirinin yayınlanması herhangi bir nedenle gecikecek olsa bile, patent hakkına tecavüz etme olasılığı bulunan veya halihazırda tecavüz eylemlerine başlamış olan üçüncü kişilere buluşun yazılı olarak bildirilmesi, patent sahibinin tazminat talep etmesine olanak tanıyacaktır.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli husus da zararların tazminini talepte "zamanaşımı" konusudur. Patent tecavüzü fiili bir nevi haksız fiil olduğundan, zamanaşımı konusunda Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Buna göre patent tecavüzü nedeniyle açılacak tazminat davası, patent sahibinin zarar ve tazmin yükümlüsünden haberdar olduğu tarihten itibaren iki yıl içinde ve her halükârda fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıl içinde açılmalıdır. Dolayısıyla patent tecavüzü nedeniyle açılan tazminat davalarında iki ve on yıllık genel zamanaşımı süreleri söz konusudur.

Tazminat davasının açılabileceği süre ile zararın talep edilebileceği süre arasında da bir ayrım yapılmalıdır. İçtihada göre, patent tecavüzünün tespiti, durdurulması ve önlenmesi için açılan davalarda, tecavüz fiilleri devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeyecektir. Bununla birlikte, patent tecavüzünden kaynaklanan zararların tazmini için açılan bir dava ancak genel zamanaşımı süresi dahilinde açılabilir, yani zamanaşımını başlatan yukarıda belirtilen koşullar gerçekleştikten sonra, patent tecavüzünün devam edip etmediğine bakılmaksızın zamanaşımı süresi işlemeye başlar. Bu durumda, patent tecavüzünden doğan zararların tazminini talep edebilmek için zamanaşımını başlatan anın, yani ilgili zarardan ve tazmin yükümlüsünden haberdar olunduğu kabul edilen tarihin doğru tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır. Doktrine göre, söz konusu zarardan haberdar olunduğunun kabul edilebilmesi için dava açılabilmesi için yeterli düzeyde zararın varlığını, niteliğini ve temel unsurlarını tespit edecek bilgiye sahip olunmalıdır. İçtihatlara bakıldığında, bu konuda sabit bir Yargıtay uygulaması olmamakla birlikte, tazminat talebinde bulunabilmek için tecavüz davasının sonuçlandığı tarihin belirtilen bilgileri edinme tarihi olarak esas alındığı görülmektedir. Bu yaklaşımın yerinde bir yaklaşım olduğu kanaatindeyiz. Ancak Yüksek Mahkeme'nin bazı kararlarında daha dar bir yorumu benimseyebileceği, diğer bir deyişle zamanaşımı süresinin patent tecavüzü davasının sonuçlanmasından daha önce başladığını tespit edebileceği görüldüğünden, tazminat talep etme hakkının zamanaşımı riskine sokulmaması için her somut olayda dikkatli bir değerlendirme yapılması önem arz etmektedir.

Sonuç olarak, patent tecavüzünden kaynaklanan tazminat talepleri söz konusu olduğunda hem mevzuattan hem de yüksek mahkemeler tarafından yapılan mevzuat yorumlarından kaynaklanan ciddi hak kayıpları ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu bakımdan, özellikle Türkiye'de Avrupa Patentleri menşeli patentlere ilişkin tazminat taleplerinde hak kaybına uğramamak için kapsamlı bir hukuki değerlendirme yapılması büyük önem taşımaktadır. Başvuru sahipleri, patent tecavüzünden kaynaklanan zararın tazmini söz konusu olduğunda güvenli tarafta olmak için EPO’nun tescil kararını beklemeden başvuruya konu istemlerin Türkçe çevirisini Türkiye'de yayınlatmayı tercih etmelidir.


Aboneliğinizi Yönetin

Güncel hukuki görüşlerimiz ve etkinliklerimiz hakkında özelleştirilmiş bilgilendirme için abone olun.