İhtiyati tedbir kararları, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri (“FSHHM”) tarafından görülen fikri haklara ilişkin davalar ve özellikle de patent uyuşmazlıkları bakımından, konunun oldukça teknik olması, ticari nedenler, zaman baskısı vb. sebeplerle kilit rol oynamaktadır.
Bilindiği üzere, kesin korumanın yeterli olmadığı ve geçici bir hukuki korumaya ihtiyaç duyulan durumlarda başvurulan bir yol olarak karşımıza çıkan ihtiyati tedbir, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 390. maddesine göre dava açılmadan önce istenebileceği gibi, dava açıldıktan sonra da istenebilmektedir.
Bu kapsamda ihtiyati tedbir, kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş, geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki koruma[1] olarak tanımlanabilmektedir. Bununla birlikte son dönemlerde İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri nezdinde yapılan ihtiyati tedbir taleplerinin, kanuni düzenlemelere, tanımlamalara ve amacına aykırı olarak hiçbir inceleme yapılmaksızın reddedilmesi şeklinde bir uygulamanın benimsenmiş olduğu dikkat çekmektedir.
Bu makale kapsamında, yakın zamanda alınmış bir Bölge Mahkemesi kararı ışığında IP mahkemelerinin bu tutumu değerlendirilecektir.
Son dönemlerde FSHH mahkemeleri nezdinde gerçekleştirilen delil tespiti ve ihtiyati tedbir başvurularında mahkemelerin, hiçbir inceleme ve değerlendirme yapmaksızın bu taleplerin tam yargılamayı gerektirdiği gerekçesi ile ret kararı verdikleri sıklıkla görülmektedir.
Oysa bilindiği üzere özellikle de teknik inceleme ve değerlendirmenin oldukça önemli olduğu ve pek çok bilginin kamuya açılmamış olduğu patent ve daha da özel olarak ilaç patenti uyuşmazlıklarında, davanın ikame edilip edilmeyeceği hususunda bir karar varmak için dahi delil tespiti yapılmasına ihtiyaç bulunduğu aşikardır.
Yine bu yönde, kanunun açık düzenlemesi ile ihtiyati tedbirin dava açılmadan önce verilebileceği hüküm altına alınmışken, sanki böyle bir hüküm yokmuş ve dava açılmadan ihtiyati tedbir vermek mümkün değilmiş gibi, hiçbir değerlendirme yapmaksızın dava açılması gerektiği belirtilerek ret kararı vermek, hukuka uygun olmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki, gerek ihtiyati tedbir başvurusunda bulunulduğu, gerekse ihtiyati tedbir ile birlikte esas dava açıldığı durumlarda, her iki şekilde de mahkemenin bu talebe ilişkin kararını vermek üzere bilirkişi raporu alması gerekeceğinden, değerlendirme açısından bir fark bulunmamaktadır. Zira bu tür patent hukuku taleplerinde, teknik inceleme kaçınılmaz olarak gereklidir.
Bu gerekçeyle verilmiş bir IP mahkemesi ret kararı yakın zamanda Bölge Mahkemesi nezdinde istinafa götürülmüş ve istinaf mahkemesi tarafından “SMK 159. Madde ve HMK 389 ve devamı maddelerince ihtiyati tedbir koşullarının değerlendirilmesi gerekirken talebin yargılamayı gerektirdiği gerekçesi ile reddine karar verilmesi” yerinde görülmeyerek kararın kaldırılmasına ve dosyanın bilirkişi raporu alındıktan sonra tedbir talebinin değerlendirilmesi için ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmiştir.
Kanaatimizce de Bölge Mahkemesinin bu kararı son derece isabetli olup, ilk derece mahkemelerinin benzer kararları karşısında emsal gösterilebilecek niteliktedir. Nitekim yukarıda da değinildiği üzere ihtiyati tedbir, HMK 389 vd. uyarınca geçici hukuki koruma yollarından biri olup, kanun koyucu tarafından kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının dava konusu ile ilgili olarak hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüştür.
Dolayısıyla davanın ikame edilmesiyle birlikte talep edilen ihtiyati tedbir hakkında hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın, bu hususa ilişkin kararın yargılamanın sonucunda verileceğini belirterek talebin reddine karar verilmesi, Anayasa ile garanti altına alınan gayri maddi mülkiyet hakkı olan patent koruması ve ihtiyati tedbir korumasının amaç ve niteliği ile hiçbir suretle bağdaşmayan bir uygulama niteliğindedir.
Öte yandan Sınai Mülkiyet Kanunu da bu yönde “Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire hükmedilmesini mahkemeden talep edebilir." şeklinde özel bir düzenleme içermektedir.
Tüm bu kanun hükümleri kapsamında, davasını somutlaştırabilmek için karşı tarafın uhdesinde bulunan delillere ihtiyaç duyan ve ihtiyati tedbir talebine dayanak delilleri toplayıp ibraz eden talep sahibinin, delillerinin ve talebinin hiçbir surette dikkate alınmayarak ilgili kanun hükümlerinin hiçe sayılması, kabul edilebilir bir tutum teşkil etmemektedir.