Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, taraflar arasında imzalanmış olan ortak film yapım sözleşmesinden doğan bir uyuşmazlık kapsamında; sözleşmede filmin ne zaman tamamlanmış sayılacağına ilişkin açık belirleme yapılmadığı durumda bu anın, filmin kayıt ve tescil belgesinin alındığı zaman olarak belirlenmesi gerektiğine ilişkin ilk derece mahkemesi tespitine katılarak bu doğrultuda filmin zamanında tamamlanmamış olması sebebiyle davacının cezai şart talep etme hakkı olduğuna karar verdi. [1]
Anılan davada ilk derece mahkemesi, taraflar arasındaki sözleşmede geçen "filmin gösterime girmek üzere tam hazırlanması" ibaresinden “filmin kayıt ve tescil belgesinin alınması anlamı çıktığı” ve filmin kayıt ve tescil belgesinin ise 07.06.2013’te alındığı ve böylece filmin yapımının taahhüt edilen tarihte tamamlanmış olmadığı tespitlerinde bulunmuş olup Yargıtay 11. HD. de aynı yönde 31.12.2012 tarihinde filmin gösterime girmek üzere tam olarak hazırlanmadığı, zira filmin kayıt ve tescil belgesinin 07.06.2013 tarihinde alındığı, davacı tarafın cezai şart talep etmekte haklı olduğu sonucuna varmıştır.
Söz konusu karar hem sinema eserlerinin kayıt ve tesciline ilişkin sistemin niteliği ve fonksiyonu ile bağdaşmadığı için hem de uygulamada birtakım sorunlara sebep olabileceği için eleştirilebilir.
Öncelikle 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) md. 13’te düzenlenmiş olan kayıt ve tescil sistemi; filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcılarına hak ihdas etmek amacı taşımaksızın, sahip oldukları hakların ihlâl edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması ve malî haklara ilişkin yararlanma yetkilerinin takip edilmesi amacıyla getirilmiştir. Zorunlu kayıt ve tescil sistemine ilişkin detayların düzenlendiği Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmelikte de bu sistem, telif hukuku bakımından asli bir fonksiyondan ziyade FSEK’te sayılan tali fonksiyonları bulunan kurucu olmayan idari bir kayıt sistemi olarak düzenlenmiştir. Nitekim bu sebeple zorunlu tescil kayıt sistemine ilişkin başvurular bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığının tescile konu eseri inceleme ve değerlendirme yetkisi bulunmamakta, kayıt tescil belgelerinin gerçeğe aykırı bilgiler içerdiğinin tespit edilmesi halinde Yönetmeliğin 13. maddesi uyarınca iptal edilmesi dışında herhangi bir hukuki ya da cezai sorumluluk rejimi düzenlenmemektedir. Dolayısıyla anılan kararlarda, zorunlu kayıt tescil sistemine kanun ve yönetmelikte tanınan tali fonksiyonu aşar şekilde, bir sinema eserinin tamamlanma anını belirleme şeklinde asli bir fonksiyon yüklendiği görülmektedir. Bu açıdan kararın, kanunun ve yönetmeliğin sözüne ve ruhuna uygun olmadığı değerlendirilmektedir.
Ayrıca karar, uygulamada da birtakım belirsizliklere sebep olabilecek niteliktedir. Zira tescil kayıt belgesi öncelikli olarak sinema eserlerinin dağıtımına ilişkin kolaylık sağlamayı hedeflemektedir. Ancak tüm sinema eserleri, sinema salonlarında gösterilme, kaset ile dağıtım gibi konvansiyonel metotlarla dağıtılmayabilmektedir. Bunun yerine bazı sinema eserlerinin yalnızca dijital platformlar üzerinden yayınlanması söz konusu olabilmektedir. Bu hallerde ise kayıt ve tescil belgesinin alınması zorunluluğu olmadığından filmin tamamlanma anına ilişkin belirsizlikler devam edebilecektir. Ayrıca sözleşme konusu filmin sinema salonunda gösterilmek suretiyle dağıtımına karar verildiği hallerde dahi gösterim tarihi birtakım ön koşulların tamamlanmasına ya da tamamlanma üzerinden belli bir zaman geçmesine bağlanabileceğinden filmin tamamlanma anı esasen bu belgenin alınmasından daha önce olabilecektir. Öte yandan kayıt tescil belgesi başvurusunun sonuçlanması da vakit alabileceğinden bu sürede filmin tamamlanıp tamamlanmadığı hususunun tartışmalı bırakılması da aradan geçen sürede filmin pazarlanmasına, tanıtılmasına ilişkin yapılan ticari faaliyetlerin nitelendirilmesi yahut eser üzerinde yapılacak hak devirlerinin geçerliliği bakımından sorunlar doğurabilecektir.
Dolayısıyla film yapım sözleşmeleri hazırlanırken filmin tamamlanma anına ve tamamlanmış sayılmasına ilişkin şartların ayrıntılı şekilde düzenlenmeli ve sözleşmede bu açıdan boşluk yaratılmamasına özen gösterilmelidir.
Ancak sözleşmede boşluk bulunduğu hallerde de, eserin tamamlanmasının esasen maddi bir vakıa olduğu gözetilerek ve film yapım sözleşmelerinin TBK md. 470 vd.’da düzenlenen eser sözleşmesinin unsurlarının baskın olduğu bir karma yapılı sözleşme olduğu göz önünde bulundurularak bu boşluğun tarafların ortak farazi iradesi ışığında tamamlayıcı yorum ilkesi doğrultusunda ve TBK’da yer alan yedek hukuk kuralları ile doldurulmasının daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.