5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda (FSEK) “intihal” kavramına ilişkin bir tanım bulunmamaktadır. Türk Dil Kurumu’nca “aşırma” olarak tanımlanmakta olan intihal; fikir ve sanat eserleri hukuku uyarınca “başkasına ait eseri kendininmiş gibi gösterme, kaynak göstermeksizin başkasının eserinden parça alma” anlamında kullanılmaktadır.
FSEK kapsamında intihal açıkça tanımlanmamış olmakla birlikte; madde 35 kapsamında “iktibas serbestisi” halleri tanımlanmıştır. Bu kapsamda, başkasına ait bir eserin, izinsiz olarak, iktibas serbestisini aşan her türlü kullanımının intihal olduğunu söylemek teorik olarak mümkünse de pratik açıdan bu tanımlama her zaman doğru sonuçlara götürmemektedir. Zira fikir ve sanat eserleri hukuku kapsamında “esinlenme” serbesttir ve bir eserin bir başkasına ait eserden haksız yararlanmasının intihal mi yoksa esinlenme mi olduğunun değerlendirmesi her somut olay özelinde ayrıca araştırılmalıdır. İki eser arasında intihal değerlendirmesi yapılırken, eserlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi ve eser sahibinin esere özgünlük katan özgün ifadesinin her bir olay özelinde izinsiz kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında Mine Kırıkkanat'ın Elif Şafak'a karşı açtığı davada Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin vermiş olduğu yeni tarihli intihal kararı hem edebiyat hem de hukuk dünyasında büyük ses getirmiş ve tartışmalara sebep olmuştur.
Dava kapsamında Kırıkkanat, Şafak tarafından kaleme alınan "Bit Palas" (2002) adlı eserin içeriğinin, "Sinek Sarayı" (1990) adlı eserinden intihal yoluyla yaratıldığını iddia etmiş olup Mahkeme; Kırıkkanat’ın eser sahipliğinden doğan mali ve manevi haklarına tecavüz edildiğinin tespiti ile tecavüzün önlenmesine karar vermiş, bunun yanı sıra davacı lehine maddi ve manevi tazminata da hükmetmiştir. Elif Şafak; karara karşı istinaf yoluna başvurmanın yanı sıra, Mine Kırıkkanat'a karşı maddi ve manevi tazminat davası da açacaklarını açıklamıştır.
Hükme esas alınan rapor incelendiğinde, “davalı tarafından davacı kitabının herhangi bir bölümü veya da sayfa ve paragrafı davalı tarafından iktibas edilmediği, diğer bir deyimle cümle cümle sayfa sayfa alıntılama yapılmadığı açıktır” ifadelerine yer verilmesine rağmen, bazı kavramların benzer bulunarak “%5 oranında” intihal yapıldığı sonucuna varıldığı görülmektedir. Bununla beraber raporda öne çıkan kavramlar ve anahtar sözcükler incelendiğinde, bunların her iki eserde de mimarlık yapan karakterler bulunması, azınlıkların olumlu bir ışıkta gösterilirken dinler ve inançların işlenmesi, her iki kitapta geçen apartmanın kuş motifleri ile süslenmiş olması, yapılaşmaların mimari doku ve geçmişe zarar vermesi, her iki kitapta yer alan kapıcı dairesinin anne – baba – oğuldan oluşması, fiziksel engelli karakterlerin yer alması, travesti veya eşcinsel karakterlerin işlenmesi, Beyoğlu'nun ünlü cadde isimlerinin kullanılması, çevre betimlemelerinde çöp, pis koku ve zararlı alışkanlık olarak puro kullanımına yer verilmesi, terör olaylarının işlenmesi, ana karakterlerin ruh hallerinin kötü olması gibi olgulardan oluştuğu görülmektedir.
Söz konusu kavramların Türkiye ve özellikle İstanbul’un gerçekleri düşünüldüğünde intihalin varlığını tespit etmek için yeterli olup olmadığı tartışma konusudur. Zira her benzerlik intihal yaratmamakta, intihalin varlığı için alelade fikirlerin ötesinde esere hususiyetini veren öğelerde tesadüfü aşacak bir benzerliğin tespiti gerekmektedir.
Bilirkişilerin raporu, edebi iki eserin karşılaştırılmasından ziyade akademik çalışmalar bakımından bir metinde intihal olup olmadığını tespit etmek için kullanılan intihal programlarının uyguladığı metodolojiyi anımsatmaktadır. Zira bu tarz programlarda eser metinleri içerisinde kullanılan kelimeler ve cümleler baz alınarak bir tarama yapılmakta ve bu şekilde bir karşılaştırma rapor hazırlamaktadır. Oysa özellikle senaryo, öykü gibi edebiyat eserleri bakımından, eser sahibinin yarattığı karakter ve olay örgüsüne ilişkin özgün fikri birebir aynı kelimeler ile ifade edilmemiş olabilir. Bu sebeple de intihalin varlığının tespitinde doğrudan metinler karşılaştırılarak bir oranlama yapılması doğru sonucu vermeyecektir.
Rapordaki anılan tespitler, özellikle fikri haklara ilişkin davalarda bilirkişilerin seçimi hakkında endişelere yol açmış, örneğin edebi eserlere ilişkin intihal davalarında edebiyat konusunda yetkinliği bulunan yazar veya akademisyen bilirkişilerin önemini ortaya çıkarmıştır. Davalı yayıncı Doğan Kitap’ın internet sitesinde yayınlanan açıklamada, yukarıda anılan raporu hazırlayan şahsın “edebiyat dışı, test kitapları yazıp yayımlayan” bir kişi olduğu anlaşılmasına rağmen, Mahkemece bilirkişi olarak seçilmesinin nihai hükme esas alınan raporun eksikliğine katkıda bulunduğu ileri sürülmüştür.
Birçok yazar tarafından hazırlanan ve davalılar tarafından dava dosyasına sunulan mütalaada, yazarlar her iki eseri de inceleyerek eserler arasındaki benzerliklerin sıradan esinlenmelerin ötesine gidemeyeceğini savunmuşlardır. Bu yazarlardan Gaye Boralıoğlu, her iki eser de Beyoğlu’nda geçse de aslen Kırıkkanat’ın; Şafak’ın aksine, Beyoğlu’nun yerel özelliklerini öne çıkardığını, semtin resmini karakterler üzerinden çizdiğini ve bu durumun izlenimci-gerçekçi anlatıma sebep olması sebebiyle de kitaplar arasında farklılık yarattığını vurgulamıştır. Yazar İsmail Güzelsoy ise incelemeleri kapsamında “Bir eserin diğerinden intihal olduğunu gösterecek, karakter şeması, setting, olay örgüsü, kurgu, plot, üslup, anlatısal seyir, çatışma karakteristiği, zaman şeması, dramatik derinlik gibi roman bileşenlerinin hiçbirinde bir ortaklık olmadığı gibi, bir çağrışım da yapmıyor.” ifadelerine yer vererek intihalin tespitinde zaruri olan benzerliklerin iki eser arasında bulunmadığını ortaya koymuştur.[1]
Dosyaya sunulan bu açıklamalardaki ortak payda yazarların, iki eser arasında tematik benzerlikler olmasının, özellikle dil, kurgu ve biçim olarak herhangi bir benzerlik olmadığı takdirde, bir eserin özgün olmadığı yönünde yanlış bir söyleme yol açması yönündeki haklı endişeleridir. Nitekim, bu tür fikri haklara dayanan davalarda mahkemelerin intihal kavramını bu denli geniş yorumlaması, yaratıcı eserlerin üretilmesini baskılayabilir ve intihal davalarının aslen kişisel olan husumetlerde adeta bir koz olarak kullanılmasını teşvik edebilir. Bu durum, gerçekten hakları zedelenen fikri mülkiyet sahiplerinin mahkemelerce veya kamu nezdinde ciddiye alınmasını dahi engelleyebileceğinden hem hukuken hem de kültürel anlamda önem taşımaktadır.