İhtiyati Tedbire Karşılık Verilen Teminat Daha Sonra Açılan Haksız İhtiyati Tedbirden Kaynaklanan Tazminat Davasının Parçası mıdır?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ihtiyati tedbir kararının teminat karşılığında verilmesi hususunu genel olarak düzenlemiştir. Ancak işbu çalışmanın odağı, ihtiyati tedbir kararları karşılığında gösterilen teminatın teminat verilen dava kesinleştikten sonra bir tazminat davası açılması halinde akıbetinin ne olacağıdır. Zira HMK’da bu konuda özel bir düzenleme veya uygulamada bu önemli meselenin nasıl çözümlendiği konusunda somut, yerleşmiş bir uygulama bulunmamaktadır.
HMK md. 392 uyarınca, “İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. […].” Dolayısıyla, ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar veren mahkeme, tedbir talep edenin dava sonunda haksız çıkması ihtimalini ve karşı tarafın ve üçüncü kişilerin uğrayacakları muhtemel zararları gözeterek teminata hükmedebilmektedir.
Yine HMK m.395’in atfıyla 87. maddeye göre teminatı gerektiren durum ve koşullarda değişiklik olması hâlinde, hâkim teminatın azaltılması, artırılması, değiştirilmesi ya da kaldırılmasına karar verebilir. HMK ihtiyati tedbir kararına karşılık yatırılan teminat tutarının ne zaman iade edileceğini de kısmen düzenlemiştir. HMK m 392(2)’ye göre “asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir”. Dolayısıyla süresi içinde açılan bir tazminat davası mevcut ise teminatın iadesi söz konusu olmamaktadır.
HMK md.399/2 uyarınca, haksız ihtiyati tedbirden kaynaklı tazminat davasına bakmakla yetkili olan mahkeme tedbir kararını veren mahkemedir. Kanun koyucu önce ihtiyati tedbir kararını veren sonra da esas hakkında hüküm veren mahkemenin en iyi şekilde tazminat davasını hükme bağlayabileceğini düşünerek bu düzenlemeyi getirmiştir. Esas hakkındaki davaya bakan mahkeme ile tazminat davasına bakan mahkemenin aynı mahkeme olması, bu iki dava arasında bu şekilde organik bir bağ olması temeline dayanmaktadır.
Ancak bu bağı kuran kanun koyucu, esas davada ihtiyati tedbir karşılığında verilen teminatın tazminat davasına aktarılması bakımından sessiz kalmıştır. Bu nedenle kesinleşen ve kapanan dosyada kalan esas davadaki teminatın akıbeti ne olacaktır sorusu akıllara gelmektedir.
Doktrinde, haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası sonucunda, lehine haksız ihtiyati tedbire hükmedilen taraf, davacıya tazminat ödemeye mahkûm edilirse davacının, bu tazminatını öncelikle davalının ihtiyati tedbir kararı alırken göstermiş olduğu teminattan alacağı yönünde görüşler[1] mevcut olsa da uygulamada bu bağın nasıl kurulacağı netleştirilmemiştir.
Burada bir önemli zorluk da tazminat davası sonucunda lehine tedbire hükmedilen tarafın tazminat ödemesine karar verildiğinde ve alacaklı tarafın bu ilamı icraya koyması durumunda karşımıza çıkmaktadır.
Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası sonucunda davanın kabulüne karar verilmesi halinde, davacı bu kararı ilamlı icra yoluyla icraya koyabilecektir. Kesinleşmeden icra takibine konu edilen bir mahkeme kararının icrasının, kararın kanun yoluna götürülmesi halinde, İcra İflas Kanunu md. 36'da belirtilen usule göre durdurulması mümkündür. Bu durumda davalının ise kararı istinaf ettiğinde ilamlı icrayı durdurabilmesi için tehiri icra kararına karşılık teminat yatırması gerekecektir. Bir diğer ifade ile icra takibi borçlusu davalının borç miktarını teminat olarak göstermesi gerekmektedir. Uygulamada icra dairelerince 3 ay sonrası için dosya kapak hesabı yapılarak (borç miktarı ve 3 aylık faiz tutarı) teminat tutarı belirlenmektedir. Dolayısıyla zaten esas davada aynı muhtemel borcu ödemek adına teminat göstermiş olan lehine tedbir kararı verilen taraf, aynı borç için bir kez daha teminat gösterme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Hatta bu teminat borç ile birlikte faiz tutarını da içermektedir. Buna karşın, ihtiyati tedbir kararına karşılık yatırılan teminat, aynı mahkemenin kesinleşen bir başka dosyasında kalmaya devam etmektedir. Yani teminatın yatırıldığı esas dosya devam eden tazminat dosyasının bir “fer’i” si olarak kabul edilmemektedir.
Bu halde, davalı ve üçüncü kişilerin ihtiyati tedbirden kaynaklanabilecek muhtemel zararlarını temin altına almak için yatırılan teminat ve ayrıca açılan tazminat davasında verilen kararın icrasını durdurmak için 2. kez yatırılan daha da büyük meblağdaki teminat kaçınılmaz bir şekilde hakkaniyete aykırı bir durum yaratmaktadır.
Zira tedbir kararı verilen esas dosyada yatırılan teminat ile tazminat davasında yatırılan teminatın çok uzun süre aynı muhtemel zararın temini için dosyada kalması en başta mülkiyet hakkı olmak üzere tedbir kararının adeta cezalandırıcı bir niteliğe bürünmesi gibi kanunun amacı ile uyarlı olmayan bir sonuca yol açacaktır.
Öte yandan bu süreçte tedbir kararına istinaden yatırılan teminatın miktarının düşürülmesi, türünün değiştirilmesi gibi taleplerin hangi mahkeme tarafından değerlendirileceği ve karara bağlanacağı sorunu da ortaya çıkmaktadır. Zira, teminatın olduğu esas davanın kesinleştiği durumda teminata ilişkin talepler dosya kesinleştiğinden bu gerekçe ile reddedilebilir. Tazminat davasının hakimi bu halde teminata ilişkin talepleri karara bağlayabilir mi?
Kanaatimizce teminatın gösterildiği dava ile tazminat davası arasındaki yoğun sebep-sonuç ilişkisi nazara alınarak teminata ilişkin taleplerin tazminat taleplerini gören mahkeme tarafından karara bağlanabilmesi gerekmektedir.
İşbu çalışmada özetle haksız ihtiyati tedbire dayalı açılan tazminat davası ile teminat karşılığı verilen ihtiyati tedbirin bulunduğu esas dosya arasındaki teminat kapsamındaki talep ve sorunlar, yetkili mahkemenin kim olduğu, icra aşamasında teminatın akıbeti hakkındaki hususlara değinilerek çözüm beklenen noktalara işaret edilmeye çalışılmıştır.