Türkiye’deki ilk resmî COVID-19 vakası 11 Mart 2020’de duyuruldu. O tarihten bu yana ülke salgının ilerleyişine bağlı olarak farklı seviyelerde sokağa çıkma kısıtlamaları, karantinalar, seyahat yasakları ve kamu hizmetlerine erişim sınırlamaları yaşadı. Adlî ve idarî makamların etkinliğinin salgının ilerleme eğrisiyle ters orantılı biçimde etkilendiği aylar oldu ve bu durum tüm resmî daireleri etkiledi.
Bu arada, marka uygulama faaliyetleri de bilhassa 2020 yılının ikinci ve üçüncü çeyreğinde ciddi biçimde etkilendi. Ancak yılın sonuna doğru, işyerlerinin çoğu “yeni normal” olarak tanımlanan koşullarda faaliyet göstermeye nihayetinde alıştı. Bu makalede salgının bugüne dek Türkiye’de marka haklarının uygulanmasını ne şekilde etkilediği özetlenmekte ve makamlarca atılan birtakım adımların salgının “iyi yönleri” olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı ele alınmaktadır.
Hukuk ve Ceza Davaları
Salgının başlarında, Adalet Bakanlığı ile Türkiye’deki adlî makamlar kamu sağlığı ile ilgili endişelere öncelik vererek hızlı biçimde reaksiyon göstermişlerdir. Şirketler ve avukatlık ofisleri son başvuru tarihlerinin aylarca askıya alınmasına, duruşmaların ertelenmesine ve hatta mahkemelerin tümüyle kapatılmasına tanıklık etmişler, bu da sonuç olarak adli kovuşturmalarda hatırı sayılır ölçüde gecikmelere yol açmıştır.
Salgının erken dönemlerinde Resmî Gazetede yayımlanan bir kanun ile; İdarî, Hukuk ve Ceza Usulü Muhakemeleri Kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamında hakimler tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk kurumlarındaki sürelerin durdurulduğu duyurulmuştur. Mahkemeler “esnek” çalışma düzenine geçmiş olup, bu da hakimler, savcılar ve kâtiplerin büyük çoğunluğunun uzaktan çalışması anlamına gelmiştir. Elzem ve acil olmadığı değerlendirilen tüm işlemler durdurulurken 60 yaşın üzerindeki tüm adliye çalışanları idarî izinli sayılmıştır.
Kurallar uyarınca acil meselelerin her zaman olduğu gibi ele alınacağı kabul edilmiş olsa da salgın sırasında, özellikle de salgının başlangıcında, fikrî mülkiyet haklarının hukuk mahkemelerinde savunulması ve uygulanması her zamankinden daha zorlayıcı hale gelmiştir. Türkiye’deki fikrî ve sınaî haklar mahkemelerinin sayısı hali hazırda sınırlı iken, salgının ilk dönemlerinde hakimler çoğunlukla müsait değillerdi ve marka haklarının uygulanması konusunda oldukça sınırlı bilgiye sahip olan, bu alanlarda uzmanlaşmamış nöbetçi hakimler ise ihtiyati tedbir kararları almakta tereddüt ediyorlardı.
Ağustos ayındaki olağan adlî tatilin ardından adliyeler, Adalet Bakanlığı tarafından alınan ek önlemler ile devamlı adliye çalışanları, hakimler ve avukatlar için daha güvenli hale geldi. Mahkemeler eskiden olduğu gibi çalışmaya başladı, duruşmalar başkaca gecikme olmaksızın görüldü ve adlî süreler yeniden işlemeye başladı. Salgının beraberinde getirdiği olağanüstü koşullar altında normal kabul edilmesi gereken birtakım gecikmeler dışında, ihtiyati tedbir talepleri ve delil tespiti davaları gibi diğer acil taleplere ilişkin ek sorun yaşanmadı.
Salgının ilk dönemlerinde, fikrî mülkiyet haklarına ilişkin ceza infazı kurumunda da benzer bir sorunla karşılaşıldı. Nöbetçi mahkemeler nezdinde şikâyette bulunmak, arama ve el koyma kararları aldırmak mümkün iken, ceza hakimleri ile savcılarının bulunmayışı ve salgın nedeniyle polis üzerindeki ağır iş yükü marka sahiplerinin taklitle mücadele alanında sorun yaşamalarına neden oldu. Baskın düzenlemek zorlaşırken, hızlı tüketim mallarına ve hijyen ürünlerine, dezenfektanlara, deterjanlara, koruyucu malzemelere ve tabii ki ilaçlara yönelik artan talep taklitçiler için bir “fırsata” dönüştü ve bu durum da halk sağlığı için büyük bir risk oluşturdu.
Salgın, yetkili makamların endişelerini artırmış ve halk sağlığına ilişkin yerel kanun hükümlerinin daha kapsamlı bir biçimde ele alınmasına yol açmıştır. Marka sahiplerinin teşvikiyle, yerel makamlar ve emniyet güçleri sağlıkla ilgili hükümlere dayalı olarak resen aldıkları aksiyonların sayısını artırmışlardır. Söz konusu aksiyonlar Fikrî Mülkiyet hukuku hükümlerine dayanarak marka sahipleri tarafından desteklenmiş olup, daha güçlü iddialar ve suçlamalar ile taklit ürünlere karşı daha etkili bir araç sağlamıştır.
Bu noktada, Adalet Bakanlığı tarafından alınan bir karar da bahsetmeye değer. Türkiye’de avukatlar mahkeme dosyalarına Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) adı verilen çevrimiçi bir adli sistem üzerinden ulaşabilmekteler ve Adalet Bakanlığı, salgının beraberinde getirdiği gerekliliklere dayanarak 5 Nisan 2020 tarihinde avukatlara UYAP sistemine daha geniş bir erişim yetkisi tanımıştır. Cezaî kovuşturma gizli yürütüldüğü için öncesinde marka sahiplerinin temsilcileri sıfatıyla hareket eden avukatların veya sanığı temsil etmek üzere atanan avukatların bile savcılık dosyalarına erişimleri bulunmuyordu. Bununla birlikte, yapılan değişiklikten bu yana, avukatlar dosyalara yalnızca duruşma aşamasında değil aynı zamanda cezaî kovuşturma aşamasında da erişim sağlayabiliyorlar.
Zaman içerisinde adliyelere dönmek daha güvenli hale gelirken, 2020 yazındaki adlî tatil salgından daha iyi korunmak için uzaktan gerçekleştirilen duruşmalara ilişkin ek düzenlemeler yapma fırsatı sunmuştur. 28 Temmuz 2020 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) değişiklik yapılarak, mahkemelerin tarafların talebi üzerine veya birtakım koşullar altında resen, ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla uzaktan duruşma icrasına karar verebilmelerine olanak tanınmıştır.
Uzaktan duruşma kavramı, ceza davası duruşmaları için 2005 yılından bu yana ve hukukî dava duruşmaları için 2011 yılından bu yana Türkiye’de mevcuttur. Bununla birlikte, 7251 sayılı Kanun öncesinde, HMK mahkemelerin taraflar ve vekillerinin ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden duruşmaya katılmalarına ve usul işlemleri yapabilmelerine ve tanıkların, bilirkişilerin, uzmanların ve tarafların duruşma sırasında bulundukları yerden dinlenilmelerine izin verebileceğini düzenlemekteydi ancak tüm bunlar tarafların rıza vermesi koşuluna bağlıydı. 7251 sayılı Kanun, bu hususlara ilişkin rıza gerekliliğini ortadan kaldırmış ve uzaktan icra edilen duruşmaları daha kolay ve ulaşılabilir hale getiren ayrıntıları düzenlemiştir. Bu durum, hukukçular için büyük bir kazanım olarak değerlendirilmektedir. FM ihtisas mahkemeleri de e-duruşmalar icra etmeye başlamışlardır ve yakında bu uygulamanın daha yaygın hale gelmesi beklenmektedir.
Gümrük İşlemleri
Salgının bir sonucu olarak gümrük işlemleri sırasında marka haklarının korunmasına yönelik çabalar da büyük önem kazanmıştır. Başlarda, temel olarak salgınla ilintili önlemler nedeniyle insanların maddi sıkıntılar yaşaması nedeniyle gümrüklerdeki işler düşüş göstermiştir. Ancak kısa süre içerisinde gümrüklerdeki ticaret canlanmıştır ve yetkililer hızla reaksiyon göstermişlerdir. Salgın sırasında, gümrük idarelerinin eninde sonunda Türkiye’nin en etkin makamları arasında yer aldığı söylemek yerinde olacaktır zira marka sahiplerinin ihtiyaçlarına hızla uyum sağlamışlardır.
Şüpheli ürünlerin fotoğraflarını ve gönderilerin ayrıntılarını paylaşarak marka sahiplerine uzaktan aksiyon alma olanağı sağlamışlar ve aynı zamanda mahkemelerin el koyma kararlarını e-posta yoluyla kabul etmişlerdir. Bu gelişme, daha hızlı aksiyon alınmasını sağlamakla kalmamış virüse maruz kalma riskini de azaltmıştır. Aynı şekilde, gümrük yetkilileri, çevrimiçi hale gelmeleri ve daha az zaman almaları nedeniyle eğitimler düzenlemek ve marka sahiplerinin organize ettiği eğitimlere katılmak konusunda daha istekli olmuşlardır.
Marka Kurumu Nezdindeki İşlemler
Türk Patent ve Marka Kurumu, salgın süresinde oldukça başarılı bir performans sergilemiştir. Kurum, son birkaç yıl içerisinde büyük ölçüde kağıtsız işlem yürütür hale gelmiştir ve salgının patlak vermesinden hemen önce yeni tanıtılan elektronik sistem EPATS sayesinde marka sahipleri salgından hemen hemen hiç etkilenmemiştir.
Kurum aynı zamanda çalışanlarına uzaktan ve esnek çalışma sistemleri sağlamış, bu da Kurum Başkanı tarafından resmî webinarda da aktarıldığı üzere çalışanların üretkenliğini olumlu yönde etkilemiştir.
Öğrenilenler
COVID-19, bu yüzyılda herkesin karşı karşıya kaldığı ve tüm dünyayı etkileyen ilk zorluk olmuştur - ve muhtemelen sonuncusu da olmayacaktır. Bu dönemde en çok da birlikte hareket etmek ve uyum sağlamanın önemine ilişkin dersler alınmıştır. Salgın sona ermiş değildir ancak hayatın birçok alanında değişimin gerekli ve kaçınılmaz olduğunu çoktan göstermiştir ve tamamen sona erdiğinde birçok paradigma değişikliğine yol açması oldukça muhtemeldir.
Salgının marka haklarının uygulanması üzerindeki etkisi bakımından, adlî ve idarî makamlar tarafından marka haklarının daha iyi uygulanmasına yönelik atılan adımların şu ana dek büyük ölçüde faydalı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Savcılık dosyalarına çevrimiçi erişim imkânı gibi bazı adımlar uzun zamandır beklenmekteydi ve uzaktan icra edilen duruşmalara ilişkin kısıtlamaların hafifletilmesi gibi bazı adımlar da uzun bir süredir beklemedeydi. Ancak bu adımların tamamına büyük ihtiyaç duyulmaktaydı ve umarız, bu gelişme ve yenilikler salgın sona erdiğinde de devam eder.