Kural olarak, yabancı bir ülkede verilen mahkeme kararı yalnızca verildiği ülke ile sınırlı olarak hüküm ve sonuç doğurur. Yabancı bir mahkeme kararının Türkiye’de hukuki bir sonuç doğurabilmesi ve etki yaratabilmesi için bu kararın Türk mahkemeleri tarafından tanınması veya tenfizine karar verilmesi gerekmektedir. Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin düzenlemeler 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (“MÖHUK”) 50 ila 59. maddeleri arasında yer almakta olup, Türk mahkemeleri tarafından yabancı mahkeme kararlarına ilişkin olarak tanıma ve tenfiz kararı verilebilmesi birtakım şartlara bağlanmıştır.
Tanıma, kesinleşen hukuk davalarına ilişkin yabancı mahkeme kararlarının diğer bir ülkenin mahkemeleri tarafından içeriği değiştirilmeksizin aynı şekilde o ülkede kesin hüküm etkisine ve kesin delil gücüne sahip olması olarak tanımlanabilecek iken; tenfiz ise, kesin hüküm etkisi ve kesin delil gücünün yanı sıra, kesinleşen hukuk davalarına ilişkin yabancı mahkeme kararlarının yine içeriği değiştirilmeksizin aynı şekilde Türkiye’de verilmiş bir karar gibi icra edilebilmesini sağlamaktadır. Tanıma ve tenfiz kurumlarını ayıran en önemli nokta; icra kabiliyeti ve zorunluluğu olan yabancı mahkeme kararlarının ilamlı icraya konu edilebilmesi için tenfiz edilmesi gerekiyor iken, diğer yabancı mahkeme kararlarına ise tanıma hükümlerinin uygulanmasının yeterli olmasıdır.
MÖHUK’un 50. maddesi uyarınca, tenfiz için her şeyden önce yabancı bir mahkeme tarafından verilen bir karar (ilam) bulunması, bu kararın hukuki bir davaya ilişkin olması ve bunun o kararın verildiği ülkenin kanunlarına göre kesinleşmiş olması gerekmektedir.
Bu doğrultuda Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2018/96 E. ve 2018/4151 K. sayılı kararında, “tenfiz kararı verilebilmesi için öncelikle yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin verilen kesinleşmiş bir ilamın bulunması gerekir. Somut olayda ise tenfiz isteyen tarafça mahkemeye alacağın varlığını gösteren belgelerle başvurulmuş, Milano Genel Mahkemesi ... Bölümü hâkimi tarafından davalıya ödeme emri çıkartılarak, altmış gün içinde itirazda bulunulabileceği ihtar edilmiştir. Tenfiz istemi de ödeme emrine rağmen altmış gün içinde itirazda bulunulmaması nedeniyle hâkimlikçe çıkarılan ödeme emrinin kesinleştiği yönündeki iddiaya dayanmaktadır. Açıklanan bu kapsamda ... Genel Mahkemesi Legnano Bölümü hâkimliğince çıkarılan ödeme emrinin kesinleşmiş olması, bu kararı teknik anlamda tenfizi kabil (yargılama sonucu verilmiş) bir ilam olarak nitelendirmeye yeterli değildir. Mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.” demek suretiyle yabancı bir mahkeme tarafından gönderilen ve kesinleşmiş olan ödeme emrinin tenfizi kabil bir karar (ilam) niteliğinde olmadığına karar vermiştir.
Belirtmek gerekir ki, yabancı mahkemelerin ceza ilâmlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı verilebilir. Örneğin, ceza davalarında hükmedilen tazminat miktarları, MÖHUK’ta aranan diğer şartların varlığı halinde, tenfiz talebine konu edilebilir.
Fikri mülkiyet hakları kural olarak koruma altına alındığı ülkenin kanunlarına göre ve o ülke ile sınırlı olarak korunmakta ve bu şekilde üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmektedir. Bu nedenle, doğası gereği fikri mülkiyet haklarının tescili, iptali, hükümsüzlüğü, fikri mülkiyet haklarına tecavüzün tespiti ve önlenmesi gibi hususlarda verilen yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi mümkün değildir. Örneğin, yabancı bir mahkemenin verdiği markanın iptali veya marka hakkına tecavüz kararı, o ülkede tescilli bulunan marka üzerindeki haklara dayanmakta olduğundan, sözgelimi Fransa’da tescilli olan ulusal bir marka tescilinin iptali aynı marka için Türkiye’de tescilli bulunan ulusal bir tescilin iptali konusunda icrai bir etki sağlamayacağı gibi, Fransa’da kabul edilen marka hakkına tecavüz fiilinin aynı şekilde Türkiye’de mevcut kullanımlar bakımından da gerçekleşmiş sayılacağı kabul edilemeyecektir. Bu hususlar, yalnızca Türk mahkemelerinin münhasır yetki alanına girmekte ve Türk mahkemeleri tarafından esastan inceleme yapılmasını gerektirmektedir.
Ancak yabancı bir ülkede fikri mülkiyet haklarına dayanan bir hukuk davası, sözgelimi marka hakkına tecavüz ve haksız rekabete dayanan bir dava sonucunda tazminata hükmedilmiş ise, yabancı mahkeme kararının tazminata ilişkin hükmünün tenfize konu edilmesi mümkündür. Tenfiz bu noktada, malvarlığı Türkiye’de bulunan gerçek ve/veya tüzel kişiler aleyhine yabancı bir mahkeme tarafından hükmedilen tazminatın Türk mahkemesi tarafından verilmiş ve kesinleşmiş bir hüküm gibi icra edilmesini sağlamaktadır.
Her ne kadar yabancı bir mahkeme tarafından hükmedilen tazminatın, tenfiz yoluna başvurmadan önce İcra ve İflas Kanunu’nun (“İİK”) 42. maddesine göre ilamsız icra takibine konu edilmesi ve borçlunun ödeme emrinin kendisine tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içerisinde bu borca itiraz etmemesi durumunda genel haciz yoluna başvurulabilmesi mümkün ise de, borçlunun ödeme emrine İİK’nın 62. maddesi uyarınca itiraz etmesi durumunda takip duracaktır. Bu durumda, İİK’nın 67. maddesi uyarınca alacaklı tarafından itirazın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde alacağının varlığını ispat etmek suretiyle icra mahkemesinde itirazın iptali davası açılması gerekmektedir. Ancak söz konusu tazminat hükmünün, yabancı bir mahkeme tarafından verilmiş olan tazminat hükmünün kesin delil ve kesin hüküm teşkil edebilmesi için tenfiz kararı verilmesi gerekeceğinden, yine tenfiz davasının açılması gündeme gelecektir.
Bahsedilmesi gereken bir diğer husus, fikri mülkiyet hakkına ilişkin yabancı mahkeme kararında hükmedilen tazminat miktarı için tenfiz davası açmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulup başvurulmayacağıdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu konuda halihazırda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
19.12.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“7155 sayılı Kanun”) ile Türk Ticaret Kanunu’na (“TTK”) eklenen 5/A maddesi “Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmünü amir olup 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, hem ticari dava olan hem de konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi barındıran davalarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslı veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneği dava dilekçesine eklenmek zorundadır. Aksi takdirde, tutanağın sunulması için davacıya mahkeme tarafından 1 haftalık kesin süre verilecek ve verilen kesin süre içerisinde tutanağın sunulmaması halinde dava usulden reddedilecektir.
TTK’nın 4. maddesi uyarınca, fikri mülkiyet hakkına dayanan her türlü dava ticari dava kabul edilmekte olup, yabancı mahkeme kararında hükmedilen tazminat miktarı için açılacak tenfiz davalarının da zorunlu arabuluculuk kapsamında kaldığının kabul edilmesi mümkündür. Her ne kadar tenfiz davasının kendisi bir alacak veya tazminat davası olmasa da, yabancı mahkeme kararının tenfize konu edilen kısmı tazminat hükmüne ilişkindir. Bu nedenle dolaylı da olsa zorunlu arabuluculuk kapsamında kaldığı düşünülebilecektir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
MÖHUK’un 51. maddesi uyarınca, tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme kural olarak asliye mahkemesi olarak belirlenmiş olup, yetkili mahkeme ise kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye'deki yerleşim yeri, Türkiye’de yerleşim yeri yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye'de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden herhangi biri olarak belirtilmiştir.
Ancak görevli mahkemenin fikri mülkiyet haklarına ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tenfizinde nasıl belirleneceğine dikkat edilmesi gerekmektedir. Zira TTK'nın 5/3. maddesi “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır." hükmünü haiz olup, asliye mahkemesi derecesinde olan mahkemeler arasındaki iş bölümü kuralı uyarınca, fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin tüm davaların ihtisas mahkemesi olan fikri sınai haklar hukuk mahkemesinde görüleceği kabul edilmiştir. Bu durumda, fikri mülkiyet haklarına ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tenfizinde görevli mahkeme İstanbul, Ankara ve İzmir’de açılacak davalar bakımından fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri olmakla birlikte, ihtisas mahkemesi bulunmayan diğer illerde açılan tenfiz davalarında asliye hukuk mahkemeleri fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi sıfatı ile bu davaları görecektir.
Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12.10.2015 tarih, 2015/3651 E. ve 2015/10305 K. sayılı kararında da “tenfizi istenen kararın fikri ve sınai haklara ilişkin olması nedeniyle Bakırköy 1. FSSHM’nin davaya bakma hususunda görevli bulunduğu” kabul edilmiş olup, yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 01.12.2014 tarih, 2014/15778 E. ve 2014/18740 K. sayılı kararına konu olayda da Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde açılan tenfiz davasının FSEK’ten kaynaklanan haklara dayanması nedeniyle yerel mahkeme “16.3.2010 ve 16.5.2010 tarihli sözleşmelerin lisans kullanım hakkına dair sözleşmeler bulunduğu, tanıma ve tenfiz istenilen hususların ... görev alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı ile dosyanın görevli...Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine” karar vermiş ve bu karar onanmıştır.
Tenfiz Şartları
Tenfiz şartları MÖHUK’un 54. maddesinde sıralanmış olup yabancı bir mahkeme kararının tenfizi için temel olarak 4 şart gerekmektedir.
- Türkiye ile tenfize konu kararın verildiği ülke arasında mütekabiliyet bulunması:
Tanımadan farklı olarak, bir yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için, Türkiye ile kararın verildiği ülke arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma, o ülkede Türk mahkemelerinden verilen kararların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmü veya bu yönde bir fiilî uygulamanın bulunması gerekmektedir.
Örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2007/1335 E. ve2007/3808 K. sayılı kararında, “İngiltere ile Türkiye arasında mahkeme ilamlarının karşılıklı tanınma ve tenfizi konusunda bir anlaşma veya fiili uygulama bulunmamakla birlikte, İngiltere'de yabancı mahkeme kararına dayanılarak yeniden dava açılabildiği, bu davada uyuşmazlığın esasının incelenmeyip Türk mahkemesi hükmünün taraflara tebliğ edildiğinin ve savunma olanağı tanındığının ispatının arandığı, buna karşılık iddianın esasla ilgili olmayıp usuli aykırılıklar hakkında olabileceğinin Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün 14.09.2004 gün ve 63457 sayılı cevabi yazısından anlaşılmış olup, böylece İngiltere ve Türkiye arasında hukuki mütekabiliyetin gerçekleştiğinin anlaşılmış bulunmasına...” diyerek mütekabiliyet koşulunun sağlandığına hükmetmiştir.
- Kararın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması:
Yabancı mahkeme kararının, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması gerekir. Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren konularda verilen yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de tenfizi ve icrası mümkün değildir. Fikri mülkiyet haklarının doğası gereği bu hakların tescili, iptali, hükümsüzlüğü ve terkini gibi hususların tamamı Türk mahkemelerinin münhasır yetkisindedir ve tenfizi kabil değildir.
Yine aynı şekilde, fikri mülkiyet haklarına tecavüzün tespiti ve önlenmesine dair yabancı mahkeme kararlarının da Türkiye’de tenfiz edilmesi mümkün değildir. Zira fikri mülkiyet haklarına tecavüz gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için ilgili hakların Türkiye’de de tescilli olması gerekmekte olup bu husus Türk mahkemelerinin esastan inceleme yapmasını gerektirmekte ve münhasır yetkisine girmektedir.
- Kamu düzenine açıkça aykırılık olmaması:
Yabancı mahkeme kararının tenfize konu hükmünün kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil etmesi halinde, Türkiye’de tenfizi mümkün değildir. Buradan anlaşılması gereken husus, yabancı mahkeme kararının tenfiz edilmesi ve Türkiye’de icra edilmesi halinde ortaya çıkacak sonuçların Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmamasıdır.
Bu konuda, Türk hukukunda en çok tartışılan husus yabancı mahkeme kararının gerekçesiz olması durumunda bunun kamu düzenine açıkça aykırı olup olmadığıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 2010/1 E. ve 2012/1 K. sayılı kararında “İlamda bir gerekçenin bulunması veya bulunmaması ilamda yer alan hükmün kamu düzenine aykırılığını belirlemede önem taşımamaktadır. Anayasanın 141. maddesinin yargılama usulüne ilişkin olarak koyduğu ilkelerin, münhasıran Türk Mahkemeleri için geçerli olacağı açık ve tartışmasızdır. Yabancı mahkeme ilamının hüküm fıkrasının uygulanmasıyla, kamu düzenine aykırı sonuçları doğuracak yabancı mahkeme kararlarının tenfizi olanaklı değildir. Yabancı mahkeme kararlarının salt gerekçesinin bulunmamasının kesinleşmiş yabancı mahkeme kararının tenfizine engel olmayacağı” gerekçesi ile yabancı mahkeme kararının gerekçesiz olmasının kamu düzenine açıkça aykırılık sayılmayacağına karar vermiştir.
- Davalının savunma hakkının sağlanmış olması:
Kural olarak, yabancı mahkeme kararı verilirken kararın verildiği ülkenin kanunları uyarınca aleyhine tenfiz istenen kişinin (davalının) savunma hakkının sağlanmış olması gerekmektedir. Kendisine karşı tenfiz istenen kişi, hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş ya da bu kararın verildiği ülkenin kanunlarına aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ise, bu durum tek başına kararın tenfiz edilebilirliğini etkilememektedir. Ancak bu kişinin yukarıda sayılan hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmesi ve bu durumu ispatlaması halinde kararın tenfizi mümkün değildir.
Tenfiz Davalarında Yargılama Usulü
MÖHUK’un 53. maddesi uyarınca, tenfiz dilekçesine, i) yabancı mahkeme kararının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilâmı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi ile ii) kararın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin de eklenmesi gerekir. Buradan anlaşılması gereken özetle, yabancı mahkeme kararının ve kesinleşme şerhinin onaylı birer örneğinin tercümeleri ile birlikte noter onaylı ve apostilli olarak sunulmasıdır.
MÖHUK’un 55. maddesi uyarınca, tenfiz talebi, basit yargılama usulü hükümlerine göre incelenerek karara bağlanır. Basit yargılama usulü HMK’nın 316 vd. maddelerinde düzenlemiş olup yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava dilekçesi ve davaya cevap dilekçesi verilmesi ile dilekçeler teatisi aşaması tamamlanmış olur. Burada amaç, davanın daha seri ve pratik bir şekilde sonuçlandırılmasıdır. Zira Türk mahkemesi bu davalarda somut olaya ilişkin detaylı bir şekilde inceleme yapmayacak, tenfizi talep edilen yabancı mahkeme kararının şekil ve esas bakımından tenfizi kabil olup olmadığını inceleyecektir.
Revizyon yasağı
Tenfiz davalarında, Türk mahkemelerinin yabancı mahkeme kararında uygulanan usulün ya da kararda yer alan maddi ve hukuki tespitlerin doğruluğunu inceleme ve değerlendirme yetkisi bulunmamaktadır. Türk mahkemeleri tenfiz davalarında yalnızca yabancı mahkeme kararının tenfiz şartlarını taşıyıp taşımadığını inceleyebilir.
Revizyon yasağı olarak bilinen bu kural, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 2010/1 E. ve 2012/1 K. sayılı kararında da “Tenfiz hâkiminin yabancı mahkeme ilamının maddi hukuk bakımından doğruluğunu inceleme ve değerlendirme yetkisi yoktur. Bu yasak çerçevesinde, tenfiz hâkiminin ilamda mevcut olan bir gerekçeyi inceleyip değerlendirmesi de söz konusu olamaz.“ denilerek açık bir şekilde kabul edilmiştir.
Bu nedenle, yabancı mahkeme kararına konu olan maddi olayın ve hukuki tespitlerin yabancı mahkeme tarafından hatalı bir şekilde değerlendirildiğine dair iddiaların ve Türk mahkemesi tarafından yeniden incelenmesi gerektiğine ilişkin taleplerin (fikri mülkiyet haklarına tecavüz ve haksız rekabet iddialarının yeniden incelenmesi, tazminat miktarının fahiş olması ve indirilmesi gibi) tenfiz davasında dinlenmesi ve kabul edilmesi mümkün ve uygun değildir.
Tenfiz Kararının Etkisi
MÖHUK’ta belirtilen şartların varlığı halinde, yabancı bir mahkeme kararının kısmen veya tamamen tenfizine karar verilebilir. Yabancı bir mahkeme kararının tenfiz edilmesi halinde, bu karar bir Türk mahkemesi tarafından verilmiş gibi hüküm ve sonuç doğurur. Fikri mülkiyet hakkından doğan bir yabancı mahkeme kararının tazminata ilişkin hükmünün tenfiz edilmesi halinde, bu karar icra edilebilir hale gelir.