Çevrimiçi Yollarla Fikri ve Sınai Hakların İhlali Durumunda Mahkemelerin Yetkisi

Makaleler -

Fikri ve sınai mülkiyet haklarının çevrimiçi yollarla ihlal edilmesi durumunda yargı yetkisi konusu, ülkemizdeki uygulamada her zaman tartışma konusu olmuştur. Hakkı ihlal edilen davacılar çoğunlukla çevrimiçi ihlalin Türkiye'nin herhangi bir yerinde gerçekleşmiş sayılabileceği ve dolayısıyla haklarını arayabilecekleri coğrafi bir sınırın olmaması gerektiği görüşündeyken, ihlalle suçlanan taraflar ise genellikle medeni usul hukukunda yer alan genel yetki kurallarına dayanmakta ve bu tür davaların davalının yerleşim yerinde bulunan mahkemelerde açılması gerektiğini ileri sürmektedir.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (“BAM”), 2021 yılında verdiği bir kararda, tescilli markaya karşı çevrimiçi olarak ihlal gerçekleştirilmesi durumunda, marka sahibinin ihlal edene karşı Türkiye'nin her yerinde dava açabileceğine hükmederek, çevrimiçi yolla ihlal davalarında yargı yetkisi ile ilgili dikkat çekici bir karar vermiş ve aslında marka tecavüzü iddiasında bulunan tarafların yanında yer almıştır.Sözü geçen karardaki olayda davacı, Türkiye'de tescilli marka haklarına sahip olan ve bir marka tecavüzü davası yoluyla davalının ihlal teşkil eden eylemlerini sona erdirmek isteyen yabancı bir şirkettir. Davalı fiili kullanımlarına ek olarak internet sitesi üzerinden de ihlal gerçekleştirdiğinden dolayı davacı, çevrimiçi ihlalin etkisinin Ankara da dâhil olmak üzere aslında Türkiye'nin herhangi bir yerinde hissedilebildiği iddiasına dayanarak, tecavüz davasını Ankara Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nde (“FSHHM”) açmayı tercih etmiştir.

Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK”) “Görevli ve Yetkili Mahkeme” başlıklı 156. maddesi şunu belirtmektedir: “Sınai mülkiyet hakkı sahibi tarafından, üçüncü kişiler aleyhine açılacak hukuk davalarında yetkili mahkeme, davacının yerleşim yeri veya hukuka aykırı fiilin gerçekleştiği yahut bu fiilin etkilerinin görüldüğü yer mahkemesidir.”

Davacı bu kanun hükmüne istinaden, çevrimiçi ihlalin etkilerinin Türkiye'nin herhangi bir yerinde görüldüğünü değerlendirmiş ve bu nedenle Ankara'da dava açmaya karar vermiştir.Ancak İstanbul'da ikamet eden davalı, bu davada Ankara FSHHM'nin yetkili olmadığını, İstanbul FSHHM'nin bu davayı görmek için yetkili olduğunu iddia etmiştir. Davalı, SMK’nın 156/3. maddesindeki birinci bende/seçeneğe dayanarak ve yoğunlaşarak; fikri mülkiyet hakkı sahipleri adına üçüncü kişilere karşı açılacak davalarda, yetkili mahkemenin davacının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesi olduğunu ve tamamlayıcı madde olan 156/4 ile de, davacının yerleşim yeri Türkiye'de değilse, yetkili mahkemenin, davanın açıldığı tarihte sicilde kayıtlı bulunan vekilin işyerinin bulunduğu yer mahkemesi olduğunu savunmuştur. Davalı, bu hükümlere atıfta bulunarak, davacının Türkiye'de yerleşim yerinin bulunmadığını ve davacının markaları için tescilli marka vekilinin de İstanbul'da bulunması nedeniyle davanın İstanbul’da açılmış olması gerektiğini ileri sürmüştür.Ankara FSHHM, davalının İstanbul'da ikamet ettiğini dikkate alarak ve marka sahibinin tescilli marka vekilinin de İstanbul'da yerleşik olduğunu gerekçe göstererek davalının savunmasını hukuka uygun bulmuş ve bu davaya bakma yetkisinin bulunmadığına hükmetmiştir.Tartışmaların ardından BAM, ihlalin çevrimiçi olarak da meydana gelmesi ve bu tür bir ihlalin etkisinin Ankara'da (ve aslında Türkiye'nin herhangi bir yerinde) hissedilebilir olması nedeniyle, Ankara FSHHM’nin yargı yetkisine sahip olduğunu ve davayı esastan incelemesi gerektiğini tespit ederek yetkisizlik kararını kaldırmış ve dosyayı Ankara FSHHM’ye geri göndermiştir. Usulen kesin ve bağlayıcı olan bu kararın ardından, Ankara FSHHM incelemesine yeniden başlamış ve davayı esastan görmeye devam etmiştir.BAM bu kararla, tescilli bir markanın çevrimiçi olarak ihlal edilmesi durumunda, marka sahibinin Türkiye'nin her yerinde bu ihlale karşı dava açmaya hakkı olduğunu kabul etmiştir. Buna göre, marka sahibi, bu davayı aşağıdaki mahkemelerden herhangi birinde açma özgürlüğüne sahiptir

  • tecavüz fiilinin gerçekleştiği yer mahkemesi;
  • veya tecavüz fiilinin etkilerinin görüldüğü yer mahkemesi;
  • veya davacının yerleşim yeri mahkemesi.

Davacının Türkiye'de yerleşim yeri yoksa ve üçüncü seçeneği seçmeye karar verirse, 156/4. madde uygulama alanı bulacak ve yetkili mahkeme, davanın açıldığı tarihte sicilde kayıtlı vekilin işyerinin bulunduğu yer ve eğer vekillik kaydı silinmişse Kurum merkezinin bulunduğu yer mahkemesi haline gelecektir.BAM’ın bu kararı, marka sahibinin 156/3. maddede belirtilen sırayı takip etmek zorunda olmadığını; sıradan bağımsız bir şekilde üç seçenekten birini seçme hakkına sahip olduğunu teyit etmiştir.Bu kararın, Türkiye'de tescilli marka sahibi olan yabancı firmaların çevrimiçi marka ihlaliyle karşılaşmaları durumunda daha az zorlukla karşılaşarak marka tecavüzü davası açma ve markaları için koruma talep etmeleri yönünden cesaretlendirici olacağını değerlendiriyoruz. Ayrıca, bu kuralın sadece markalar için değil, diğer fikri ve sınai mülkiyet haklarının çevrimiçi ihlali durumunda da geçerli olduğunun not edilmesini önemli görüyoruz.


Aboneliğinizi Yönetin

Güncel hukuki görüşlerimiz ve etkinliklerimiz hakkında özelleştirilmiş bilgilendirme için abone olun.