Ticari sırlar, şirketlerin rekabetçi piyasa koşullarında ön plana çıkmaları ve rakiplerinden farklılaşmaları için elzem niteliktedir. Gerçekten de uygulamada şirketler zaman zaman bu sırlara erişimi olan kişilerin kötü niyetli davranışları nedeniyle ticari sırların ifşasından kaynaklanan ciddi risklere maruz kalabilmekte olup, şirketlere rekabet üstünlüğü sağlayan ve ticari değeri haiz olan bu tür sırların korunması şirketlerin akıbeti için kritiktir. Bu kapsamda, Türk hukukunda ticari sırların korunması özel bir korumaya tabi tutulmuş ve ticari sırların ifşası, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar başlıklı bölümünde suç olarak düzenlenmiştir.
TCK’nın ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması başlıklı 239. maddesi uyarınca sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikâyet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 5.000 güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır[1]. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu cezaya hükmolunur.
Söz konusu suçun uygulama alanını tespit etmek adına ticari sırrın kapsamını belirlemek gerekir. Türk kanunlarında ticari sırrın tanımı açıkça yer almamakla beraber, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ancak henüz kanunlaşmamış olan Ticari Sır, Banka Sırrı ve Müşteri Sırrı hakkındaki kanun tasarısının 2(a) maddesinde ticari sır, bir ticari işletme veya şirketin faaliyet alanı ile ilgili yalnızca belirli sayıdaki mensupları ve diğer görevlileri tarafından bilinen, elde edilebilen, özellikle rakipleri tarafından öğrenilmesi halinde zarar görme ihtimali bulunan ve üçüncü kişilere ve kamuya açıklanmaması gereken, işletme ve şirketin ekonomik hayattaki başarı ve verimliliği için büyük önemi bulunan; iç kuruluş yapısı ve organizasyonu, mali, iktisadi, kredi ve nakit durumu, araştırma ve geliştirme çalışmaları, faaliyet stratejisi, hammadde kaynakları, imalatının teknik özellikleri, fiyatlandırma politikaları, pazarlama taktikleri ve masrafları, pazar payları, toptancı ve perakendeci müşteri potansiyeli ve ağları, izne tabi veya tabi olmayan sözleşme bağlantılarına ilişkin veya bu gibi bilgi ve belgeler olarak tanımlanmıştır.
Buna ek olarak, çeşitli yargı kararları hangi bilgilerin ticari sır olarak nitelendirilmesi gerektiği hususuna ışık tutmaktadır. Güncel kararlarda ticari sırrın gerçek ya da tüzel kişi tacire, rakiplerine karşı ekonomik anlamda menfaat sağlayan, sır olarak saklanan ve gizli kalması için gerekli önlemlerin sahibi tarafından alındığı bilgi ya da tacirin ticari faaliyetleri esnasında kullandığı, aynı olanağa sahip olmayan veya kullanamayan rakiplerine karşı kendisi için avantaj teşkil eden herhangi bir formül, düzen, model vs. toplam bilgiler olarak tanımlandığı görülmektedir.
Bu kapsamda, Yargıtay’ın iş özetleri, bütçedeki planlardan sapma oranları, satış tutarları, ürün ve satış stratejileri, sipariş tutarları, şirketin tüm dünya üzerinde yer alan şirketlerindeki iş ve işlemlerle ilgili gizli bilgiler gibi hususların ticari sır olarak nitelendirilebileceğine işaret eden kararları bulunmaktadır[2]. Buna karşın, Yargıtay kararlarında genel metot ve taslak gibi kolayca hatırlanabilecek bilgilerin[3] ya da yenilik unsuru kaldırılan tasarımlara ilişkin görsel ve teknik çizimleri[4] ticari sır olarak nitelendirilemeyeceği yönünde hüküm oluşturulabildiği görülmektedir.
Öte yandan, suçun unsurlarının irdelenmesi bakımından ifşa kavramından ne anlaşılması gerektiği de önem teşkil etmektedir. Doktrinde ifşa kavramından bahsedebilmek için, saklı ve bilinmeyen bir hususun olmasının arandığı, bu sebeple meslek ve sanat durumu sebebiyle bilinen sırların açıklanması veya söylenmesinin üretim ve iş sırrının ifşası anlamında değerlendirilemeyeceği savunulmaktadır[5]. Benzer şekilde ifşa etmeden bahsedebilmek için bu bilgilerin yetkisiz kişilere verilmesi ya da bunlar tarafından ulaşılabilir kılınması gerektiği; sırrın yazılı veya sözlü ya da dijital ortamda aktarılabileceği ileri sürülmektedir[6]. Yargıtay kararlarında da bir bilginin ticari sır olarak sayılabilmesi için toplumun bilgisi dahilinde olmaması veya ilgili alanda rakip firmalarca bilinmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu kapsamda yargı kararlarında dünyada daha önce üretimi ve satışı yapılıp yeni olmayan bir ürünün üretiminin yapılmasının ticari sırrın ifşası niteliğinde olmadığına işaret edilmektedir[7]. Bununla beraber, doktrinde konusu kanuna, genel ahlaka ve adaba aykırı sırların açıklanması, sır sahibinin de muvafakatinin bulunması ya da sırrın kamuya açıklanmasının bir gereklilik olduğunun tespit edilmesi gibi hallerin sorumluluk doğurmayacağına işaret edilmektedir.
Bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, rekabetçi piyasa koşullarının sürdürülmesi için arz ettiği öneme istinaden ticari sırlar Türk Ticaret Kanunu’nun 54 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümleriyle de ayrıca bir korumaya tabi tutulmuştur. Bu kapsamda, TTK’nın 55. maddesi uyarınca üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; özellikle, gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendirmek veya başkalarına bildirmek ve işçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek dürüstlüğe aykırı bir davranış olarak haksız rekabet teşkil etmektedir. TTK’nın 62/(c) maddesi uyarınca da çalışanları, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri, çalıştıranın veya müşterilerinin üretim veya ticaret sırlarını ele geçirmelerini sağlamak için aldatanların, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, şikâyet üzerine iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır.
Bu düzenlemeler kapsamında, ticari sırların ifşası ya da böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalınması durumunda TTK’da düzenlenen haksız rekabet hükümleri uyarınca haksız rekabetin tespiti ve ortadan kaldırılmasının yanı sıra şartları var ise maddi ve manevi zararların tazmini için açılabilecek hukuk davaları, aynı kanunda yer alan haksız rekabet suçu ile TCK’da düzenlenen ticari sırların ifşası ve hatta somut olayın özelliklerine göre TCK’nın 155. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçu[8] doğrultusunda yapılacak ceza şikayetleri ile desteklenebilecektir. Ancak uygulamada bu tür uyuşmazlıklar zaman zaman ticari ihtilaf olarak nitelendirilip takipsizlik kararlarına konu olabildiğinden, ceza şikayetinde bulunmadan evvel delillerin titizlikle toplanması, bilişim araçları vasıtasıyla gerçekleştirilen eylemlerde cihazlarda teknik inceleme yaptırılması ve şikâyet dilekçesinin somut delillerle güçlendirilmesi önemlidir.